The 1973 oil crisis and political changes within member states jeopardized agreement on regional policy. (1973 petrol krizi ve üye ülkelerdeki siyasi değişiklikler bölgesel politikayla ilgili anlaşmayı tehlikeye attı.)
Örnek Cümle 2
Three women refused to testify, fearing it would jeopardize their careers. (Üç kadın, kariyerlerini tehlikeye atacağından korktukları için şahitlik etmeyi reddetti.)